GeriOyun Ve Aktiviteler Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi

Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu

Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu

Başarılı çizgi film yapımcısıyla keyifli bir sohbet...

Önce Pepee, sonra RGG Ayas, Leliko, Pisi ve şimdi de Aydamaya! İlk Türk kadın karikatürist Selma Emiroğlu’ndan bu yana kadınlar çizgi film ve karikatür dünyasında pek yer alamadı. Ancak Ayşe Şule Bilgiç, özgün tasarımı Pepee ile Türk çizgi film tarihine adını altın harflerle yazdırdı.

Bilgiç, geçtiğimiz hafta Fransa’nın Cannes şehrinde düzenlenen MIPCOM Dünya Eğlence İçerik Pazarı Fuarı’ndaydı ve çok büyük ilgi gördü. Hollywood Reporter tarafından, ‘Televizyon dünyasının dünyadaki en güçlü 25 kadınından biri’ seçildi. Düşyeri Çizgi Film Stüdyoları’nda hazırlanan Aydamaya’yı ve aile çocuk hassasiyetlerini Ayşe Şule Bilgiç ile konuştuk.

Çocuklar için bir şeyler üretmek nasıl bir duygu? Üstelik bir anne olarak…

Çocuklar en masum varlıklar. Benim bu üretim isteğimin temelinde de bu yatıyor. Pepee’yi üretme sürecinde de çıkış noktam buydu. Yani, çocuklara bir şeyler anlatmak. Ben Pepee’yi yapmaya karar verdiğimde hamileydim. ‘Benim çocuğum ne izleyecek?’ diye düşündüm. Çünkü bizim çocukluğumuzda izlediğimiz çizgi filmler de artık pek yok. Heidi’ler, Viking’ler gibi olacak tatta yapımlar da yok.

Pepee’de Heidi’den çok ciddi bir esinlenme vardır. Heidi’nin iki kolunu yanlara açıp kırlarda koşması tamamen Pepee’nin yemyeşil zeminlerini yapmamızı sağlamıştır. O mutluluk veren tepeler aslında oradan esinlenilmiştir. O özgürlük hissi, rüzgârı teninde hissetmedeki mutluluk, o cıvıl cıvıl, ait olduğumuz o doğa ve güzellik… Şu an plazalarda, beton şehirlerde yaşıyor olmamıza rağmen, bütün bunları bilinçaltımızda yaşıyoruz. Vücudumuz ve genlerimiz o toprağa ait ve ona dokunduğumuzda veya gördüğümüzde de bundan etkileniyoruz. Ben çocukken bir apartman dairesinde oturuyordum, İstanbul Şirinevler’de. Sobalı bir dairede, keşmekeşin içinde… Ama Heidi’yi gördüğümde gülüyordum, mutlu oluyordum. “Heidi ne güzel koşuyor” diye mutlu oluyordum, kendimi hissediyordum. Dimdik bir yokuş vardı, asfalt… Kaç kare o asfalttan aşağıya, sanki kendimi kırlardaymış gibi düşünerek koşmuşumdur. Heidi zannederdim kendimi. O duygu çok başka bir duygu.

Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu

Pepee’yi kendi çocuklarınıza izlettiniz mi peki hayalinizdeki gibi?

Evet, tabii… Benim çocuklarımın ihtiyacı benim ivme noktamdı. Iraz bir yaşındayken Pepee izlemeye başlamıştı. Iraz 1,5 yaşına geldiğinde bu kez Pepee’ye bir kardeş yaptık ve Iraz konuşmaya başladı. Birden projenin içine girdi aslında. Bir Pepee fanatiği. Bütün bölümleri ilk olarak ona ve etrafımızdaki çocuklara izletmeye başladım. Bütün çalışanlarımızın çocukları odak grubumuzdu ve önce onlar izliyordu. Öyle şeyler görüyorduk ki, “Aaa hemen burada düzeltme-yenileme yapalım” diyorduk. Çünkü mesela çocuklardan biri olumsuz bir şey görüp onu uyguluyor, o zaman onu hemen kaldırıp yerine başka bir şey koymaya başladık. Biraz da denedik aslında… “Bak işte Pepee de burnunu eliyle siliyor” diyor mesela, biz de hemen “Aaaa hayır, aslında o öyle bir hareket değil” diyerek hemen onu değiştiriyoruz filan… Yayına çıkmadan, çoğu düzeltmeleri kendi küçük odak grubumuzla çözmüş olduk ve benim ilk odak grubum kendi çocuklarımdı.

O meşhur Pepee şarkıları nasıl ortaya çıktı?

“Çişimiz tuvalete kakamız tuvalete” şarkısını da ilk önce çocuğumda uyguladım. Ben Iraz’a bir anne olarak “Hadi artık kurtul şu bezden” diye yalvarıyorum. Yaz mevsimi gelmiş, pişik oluyor filan… Öyle zor ki, o bezden kurtulmak o aşamada. Fakat bizim algımızla onun algısı çok farklı. Ben de kendi kendime nasıl anlatabilirim dedim. Evet, oyunla… Oyun olmalı! Çünkü 2 yaşındaki bir çocuğa kuraldan söz edilemez. Çok sıkıcı şeyler. Zorla yaptırmak da karakterine ket vurmak demek. Bu nedenle oyun olmalı. Şarkı çok seviyor benim çocuğum mesela… Ben de bir şarkı bulayım dedim çocuğuma. Ne şaklabanlıklar yaptım. Onu her tuvalete oturttuğumda… “Çişimiz tuvaleeeteee, kakamız tuvallleeeteee…” diye klozette otururken o, bu şarkının işe yaradığını gördüm. Çünkü benim kızım her çişi geldiğinde “Anne hadi, çişimiz tuvalete…” diye heyecanlanmaya başladı. Dans ederek tuvalete gitmeye başladı. Daha Pepee’ye koymamıştım. Ben bu şarkıyı Iraz’a yaptım. Sonra kendi kendime dedim ki, madem bu Iraz’ı etkiliyor, o halde bütün çocukları etkiler. Sonra da pedagoglarla da görüşerek Pepee’ye koyduk ve görüldüğü üzere Pepee’nin en ünlü şarkılarından biri oldu.

Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu

İnsanlar nasıl tepkiler verdi peki?

Çok olumlu geri dönüşler oldu. Sonradan duydum ve gördüm ki bu şarkılar birçok insanın yaşamını kolaylaştırmış. Bu çok güzel bir duygu. Çünkü bir anlamda senden öte senden ziyade oluyor durum. Çıkıyor, gidiyor ve yerini buluyor. Artık başkalarının da sorunlarına çözüm buluyor. Bu müthiş bir şey. Tanrı bana bu insanlar aracılığıyla diyor ki, “Ayşe, burada doğrusun, devam et!” İşte bu çok güzel…

Bir çizgi filmi üretirken nelere dikkat ediyorsunuz?

Biz, çocuklar için ürettiğimiz çizgi filmleri veya kitapları hazırlarken pedagoglarla çalışıyoruz. Ancak tek bir pedagogla değil, söylediğim gibi pedagoglarla. Çünkü pedagog dediğimiz de bir insan ve kendi eğilimleri var. Bazen bire bir tutmayabiliyor. Bu nedenle birçok görüşü alıp sentez yapmaya başladık. Örneğin bir pedagog “Çocuk artık seninle uyumamaya, yalnız başına uyuması gerektiğine alışsın” diyor, bir başkası “Ne ilgisi var canım” diyor. Sonra baktım, ben çocuğumla uyumak istiyorum, çocuğum da benimle uyumak istiyor. O halde neyi kısıtlıyorum? Bu, bizde Düşyeri olarak da bir pedagoji anlayışına sahip olmamız gerektiğini gösterdi. İnsanlar eski zamanlarda özel yataklarda ayrı ayrı odalarda da uyumuyordu ki. Neyin kısıtlamasıydı bu? İçgüdünün söylediği bir şey var. Ergenliğe ulaştığında mesela bir çocuk anne istese de gelip annesi ile uyumaz. O zaman ihtiyacı varken neden vermeyeyim ona? Sonra pedagoglarla konuştum “Çok doğru yerdesin Ayşe” dediler. O zaman “Düşyeri olarak biz bunu benimsiyoruz” dedim. Bilim ışığında yine. Bizim savunduğumuz şey, çocuk isteyene kadar, senden ayrılacak bireysel farkındalığı oluşacak kadar anne yanında duracak. Durabildiği kadar. Güvenliğini sağlayacak…

Çocuklar için yepyeni bir karakter ürettiniz. Aydamaya nasıl bir karakter?

Aydamaya, Mayakon adlı gezegenden Dünya’ya düşen bir uzaylı. Özel güçleri var. Giysisi, saçları, takıları her şeyi çok farklı. Bir Türk evine düşüyor ve asıl büyük macerası da böyle başlıyor. Aydamaya’nın Dünya’da karşılaştığı her güzelliği keşfederken yaşadığı mutluluk, çocukları bambaşka diyarlara götürüyor.

Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu

Peki, sihir var mı? Çok eleştirilen bir konu bu malum…

Sihir yok, ama Aydamaya’nın özel güçleri var. Bizim burada kullandığımız karakter bir uzaylı. Yani çocuğun bire bir kendisi ile özleştireceği bir karakter değil. Eğer bir insan sihir yapsaydı, bu çocukların özdeşleşmesi adına tehlikeli olabilirdi, ama bizim temamızda sihri yapan gerçek bir insan değil.

Dizinin bir bölümü kaç dakika?

Aydamaya, 7-8 yaş üzeri çocukların dünyasına sesleniyor. Bu nedenle 40 dakika. Bir ergenin günde 40 dakika ekran karşısında kalması psikologlar açısından da oldukça uygun. Bir her yapımımızda birçok psikolog ve pedagogla çalışıyoruz.

Hem bir anne hem de bir çizgi film yapımcısı olarak hassas olduğunuz noktalar neler?

Biz kesinlikle doğruyu yanlış üzerinden vermiyoruz. Örneğin ben Pepee’ye bir engelli koymak istedim. Çünkü engelli farkındalığı benim için çok önemli. Biz toplum olarak engelli birini gördüğümüzde “Ah yavrum, yazııkk…” gibi tepkilerle yaklaşıyoruz. Oysaki bu çok yanlış. Ben de engellilerle çalıştım. Bir engellinin istediği tek şey kendisine normal davranılması, kendisi ile insani bir iletişim kurulmasıdır. Pedagog ve psikologlarla konuştum ama uzun süre içime sinen bir anlatım yakalayamadım. Çizgi filmde “Onların ihtiyacı aslında sıradan davranılmak” filan gibi şeyler mi demeliyiz, diye sorguladık. Ama hayır! Bunlar rencide ediciydi ve içimize sinmedi. Ben de dedim ki, bir tane karakter yapacağım. Bu, Pepee’nin okul arkadaşı olacak. Asla onun engelliliğinden bahsetmeyeceğiz. Hayatın içinde sınıf arkadaşlarından Ahmet nasıl konumlanıyorsa, bu karakter de öyle konumlanacak. Hatta bazı konularda diğerlerinden daha iyi olacak. Mesela bu karakter çok iyi basketbol oynuyor, kimse onun gibi basket atamıyor. O normal biri.

Ayşe Şule Bilgiç, Hürriyet Aile’ye konuştu

Çok iyi bir yöntem bu…

Biz onun neden tekerlekli sandalyede olduğunu, neden yürüyemediğini vurgulamadan çok şey söylemiş olduk izleyiciye. Ve karakterimiz Keke o kadar sevildi ki… Mesela en zor durumda tekerlekli sandalyesiyle jet gibi gelip herkesi toparlıyor ve gitmeleri gereken yere o götürüyor herkesi. Harika basketbol oynuyor. Futbol oynuyorlar, o kaleci oluyor. Ama asla engelli olduğunun altı çizilmiyor.

Röportaj: Ömür Kurt – omur@hurriyet.com.tr

False